Abdülfeyyâz Tevfîk (YERGÖK 1870-1947); iş hayatını öğretmenlik mesleği ile bağdaştırmış olan Tevfîk, 29 Ağustos 1921’de Maarif Nezareti Yükseköğrenim Dairesi genel müdürlüğüne getirildi. 1922’de İstanbul Hükümetinin dağılması üzerine açığa alındıysa da Ekim 1925’te Maarif Vekâleti Telif ve Tercüme Heyeti Başkanlığına atandı. Kabataş ve İstanbul liselerinde astronomi öğretmenliği yaparak Mayıs 1933’te emekliye ayrıldı (1).
İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi’nin 2012 yılı 2.sayısında Burhan SÜMERTAŞ, Abdülfeyyâz Tevfîk’e ait Osmanlıca yazılan Terbiye ve Talim Umdeleri kitabını günümüz Türkçesi ile neşretmiştir. İlgili eserden bazı bölümler aşağıda yazılmıştır (2).
Fikrin açık ve sürekli bir şekilde artması yanında güzel ahlâkın yayılması ve eğitilmesi de okulların esas görevlerinden sayılır.
Olgun bir öğretmenin tavır ve kıyafeti düzgün ve kusursuzdur. Sınıfta öğrenciyle söyleşi gerçekleştirir gibi konuşur, yani onlara basit ve kolay ifadelerle hitap eder. Sözleri resmiyetten ve kabalıktan uzak, faydasız gürültülerle kızgınlık belirtilerinden arınmıştır.
Ötekini berikini rencide etmek öğretmen ve eğitimcilere hiçbir şey kazandırmaz. Buna karşın ustalıkla idare edilen teşvikler ve övgüler güçlü birer kaldıraç hizmeti görürler.
Okulun tatsız ve sevimsiz bir yer sayılmaktan çok uzak kalması, aksine vatan yavrularının orada birleşip ortak zamanlarına ayrılmış bir ev etkisi yapması gerektiği gibi, sınıflarda mümkün olduğu kadar karaktere ve aile ortamına uygun bir ruh vermek gerekir.
Ciddiyeti önce kendinde uygulayan bir öğretmen, öğrencisinden de onu isteme hakkını bulur.
En makbul eğitim tarzlarından bir ide doğrudan doğruya çocuğun duygularına başvurmaktır.
Bir ders yalnız öğretmenin güzel anlatımından çıkıp da düşünceyi daima uyanık tutan ve öğrenciyi de faydalı uğraşısına katan ruhlu, kolay bir karşılıklı konuşma haline girmedikçe, sınıfları istenen derecede canlı bir hale getiremez. Buradaki eğitimin öznesi çocuğun sarf edeceği kendi gücüdür.
Uygun sorular sorarak öğrencisini konuşturabilen bir öğretmen artık sanatının incelikleriyle iyice içli dışlı olmuş sayılır.
İyi bir öğretmen dersini not tutturma şeklinde yazdırmamak, makbul bir kitap takip etmek zorunda olmakla beraber bilgiler arası bağlantı ve ilgiler kurmak ve bunları kolaylaştıracak şekilde bazı notlar da yazdırmak zorunda kalacağından her halde öğrencinin elinde defterler bulunması gereklidir.
Dersler mümkün olduğu kadar kısa olmalıdır. İstenen şey, anlatımların teferruatlı olması değil çocukların anlayıp her arzu edildiği zaman kolayca tekrar edebilecekleri bilgilere sahip olabilmelerinin sağlanmasıdır.
1-https://www.biyografya.com/biyografi/3356
2-https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/92765
Bir yanıt yazın